“Mevlüt” kelimesi, Arapça kökenli bir sözcüktür. Aslı “mevlid” (mewlîd) olup, “doğmak” anlamına gelen “velede” (ولد) fiilinden türemiştir. Mevlid ya da mevlüt, kelime olarak “doğum zamanı”, “doğulan yer” ya da daha geniş anlamıyla “doğumla ilgili olan her şey” anlamına gelir. En çok da İslam dünyasında Hz. Muhammed (sav)’in doğumunu anmak ve kutlamak için düzenlenen etkinlikleri ve
Mevlüt, kelime olarak “doğum zamanı” anlamına gelse de, toplumsal ve dini hafızamızda çok daha derin, çok daha duygulu bir yere sahiptir. Esasen Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) doğumunu ve hayatını anlatan manzum eserlerin tilavetidir. Ancak zamanla sadece bir doğum anısını değil; sevinci, hüzünü, şükrü ve duayı içinde barındıran güçlü bir gelenek hâline gelmiştir. 1. Doğumlarda Mevlüt Bir
Mevlid, İslam kültüründe özellikle Türk-İslam geleneğinde hem dini hem de sosyal boyutlarıyla köklü bir yere sahip olan manevi bir ifadedir. Sözlükte “doğum zamanı” anlamına gelen mevlid kelimesi, zamanla Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dünyaya teşrifini konu alan manzum eserleri ve bu eserlerin okunduğu merasimleri ifade eder hâle gelmiştir. Ancak bu çerçevenin ötesine geçerek, toplumun çeşitli duygularını ve
Mevlütlerde ikram edilen lokma, helva, sarma, tatlı ya da çay—sadece mideyi doyurmaz, gönül bağı kurar. Bu ikramlar, davete gelen kişilere “biz bir aradayız” mesajı verir. Mevlütler, yalnızca dini bir ritüel olmanın ötesinde, toplumun sosyokültürel dokusunda önemli bir yere sahiptir. Yüzyıllardır Anadolu coğrafyasında varlığını sürdüren bu gelenek, bireylerin inanç dünyasını şekillendirirken aynı zamanda toplumsal dayanışmayı, birlik